18 Ocak 2011 Salı

BİLGİSAYAR BAĞIMLISI ÇOCUKLAR

BİLGİSAYAR BAĞIMLISI OLMAK


Yoğun insan-bilgisayar ilişkisi başlangıçta "takıntı" diye anılırken, son yıllarda birçok psikolog, tedavi edilmesi gerekenler listesine "bilgisayar bağımlılığı"nın da konması gerektiğini düşünmektedirler. Özellikle internet kullanımının yarattığı bağımlılığın sonuçlarının, en az alkol ya da ilaç bağımlılığı kadar sorun yaşattığı düşünülmektedir. Yapılan bazı araştırmalar, bilgisayar bağımlılığının, kişiye sürekli uyarıcı sunması ve kişinin kendisini geliştirmesini sağlaması nedeniyle, fiziksel bağımlılıktan (alkol-madde bağımlılığı gibi) daha zor kontrol altına alınabileceğini belirtmektedir. Buna karşılık bazı araştırmalar, bilgisayar bağımlılığının en azından fiziksel sonuçları olmadığı ve kişinin kontrolü altında tutulabilme imkanı olması sebebiyle daha kolay tedavi edilebileceğini göstermektedir. Bu çelişkili sonuçlara rağmen ortak kanı, bilgisayar bağımlılığının olduğu ve tedavi edilmesi gerektiğidir.


Bilgisayar bağımlılığı konusunda yapılan araştırmalar henüz sınırlı sayıda olmasına rağmen, hemen her kullanıcının bağımlı olma riski olduğunu göstermektedir. Bu durum dikkate alınırsa, ve giderek kullanıcı sayısının arttığı düşünülürse, konunun giderek daha fazla önemsenmesi gerektiği açıktır.Bilgisayar bağımlıları, makine karşısında zaman kavramlarını yitirmekte, bazen bütün bir günün geçtiğini bile farketmemektedirler. Yemeği, uyumayı, okula gitmeyi, kısaca temel sorumluluklarını bilgisayar ile aralarında bir engel gibi görebilirler ve bunları yerine getirmeyi erteleyebilir ya da unutabilirler. Sanal dünya ile gerçek dünya birbiriyle yarışır ve genelde kazanan sanal dünya olur. Kaçırılan randevular, uyku saatlerinin düzensizliği, ders başarısında / iş performansında düşmeler, arkadaşlarla geçirilen zamanın kısıtlanması, vb. gerçek yaşamdaki ilişkileri olumsuz etkiler (http://www-cse.stanford.edu/).



KİMLER "BİLGİSAYAR BAĞIMLISI" OLUR?
Genç ya da yaşlı her yaştan insanın, cinsiyet, eğitim ya da entellektüel düzey farkı olmaksızın bilgisayar bağımlısı olma riski vardır (USA Weekend, Temmuz, 1995). Teknoloji ilerledikçe ve bilgisayar kullanımı günlük hayatın içine daha çok girdikçe, giderek daha çok sayıda insan bilgisayar, internet, oyun gibi farklı tür bağımlılık problemlerini yaşar hale gelmiştir. Sosyal becerileri çok gelişmiş olmayan, yüz-yüze ilişkilerde güçlük yaşayan, fiziksel görünüşünden memnun olmayan, kişiler arası ilişkilerde kendine güvenmeyen insanlar elektronik iletişimlerde (e-posta, IRC (inetrnet relay chat), ICQ vb.) kendilerini daha rahat hissettiklerinden, bu tür ilişki ve iletişim biçimlerini, gerçek ilişki ve iletişime tercih edebilirler. Başlangıçta Web sayfalarının renkli dünyası, zengin bilgi arşivi, multimedya sunumları, farklı insanlarla iletişim kurma imkanı cazip gelirken ve bilgisayar ve internet ödev-iş amaçlı kullanılırken, zamanla bilgisayarın niteliği ve içindeki programlar önemsizleşip, tek gereksinim modem ve internet erişim programları haline gelmektedir. Bilgisayar kullanımı hakkında bilgili olmak ya da kullanımın işe yarar bir amacı olması, yerini sadece bilgisayar başında olma isteğine bırakabilir.
Çocuklar gibi yetişkinler de bilgisayar oyunlarıyla çok zaman harcamaktadırlar. Yetişkinlerin bilgisayar başında kaybettikleri zamanı ve bunun onlara bir faydası olmadığını farketmeleri daha kolayken, çocukları ve ergenleri anne-babaları izlemelidir. Çocukların bilgisayar başında geçirdikleri süre, bu süre içinde ne yaptıkları, bilgisayardan ayrılmakta zorlanıp zorlanmadıkları ve uzaklaştıklarında akıllarının bilgisayarda olup olmadığı kısacası bilgisayarın çocuğun hayatındaki yeri ebeveynler tarafından gözlenmelidir.


BİLGİSAYAR BAĞIMLILIĞININ TÜRLERİ
- Bilgisayar bağımlılığı
- Bilgisayar oyunlarına gelişen bağımlılık
- İnternet bağımlılığı (web)
- Sanal sohbet bağımlılığı (chat, IRC, e-posta, e-haber grupları vb.)
- Web temelli grup oyunlarına gelişen bağımlılık (FRP, dungeon, tavla, vb.)

Bilgisayar ya da internet bağımlılığında, bağımlılığın içeriği karmaşıktır. Örneğin madde bağımlılığında sonuç önemliyken (madde, yarattığı etki yüzünden vücuda alınır - eylemin sonucu önemlidir), bilgisayar bağımlılığında süreç (makine başında geçirilen zaman) önemlidir. Koleksiyonlar ya da okuma gibi hobilerden farklı olarak, bilgisayar ile ilişkide kişiye sürekli olarak uyaran gider. Bu kadar yoğun uyaran sağlayan bir ilişkide kullanıcıların büyük çoğunluğu bağımlı olma riski ile karşı karşıyadır (The Addiction Letter, August, 1995).

NE ZAMAN BİLGİSAYAR BAĞIMLISI OLDUĞUNUZDAN ENDİŞE ETMELİSİNİZ?
Bilgisayara Bağımlılık:
Diğer bağımlılık türlerinde olduğu gibi, bilgisayara bağımlılıkta da bazı ortak belirtilerden söz edilmektedir. Bu belirtiler kişiden kişiye farklılık gösterse de genel olarak ortak yönleri bulunmaktadır (http://www.theway.uk.com).
Ş Bilgisayar kullanımı ile ilgili etkinliklerden zevk alma, mutlu olma ve rahatlama,
Ş Bilgisayar kullanılmadığı zamanlarda huzursuzluk, keyifsizlik, kaygı yaşama ve uyku bozuklukları,
Ş Sosyal, ailevi ve eğitim/iş alanında yapılan etkinlikler için zorunluluk hissetme,
Ş Kişisel ilişki, başarı ve maddi konularda risk alma,
Ş Günlük yaşamın büyük bir bölümünü bilgisayar başında geçirme,
Ş Bilgisayar kullanılmadığı durumda, iş yaşamında ve/veya çalışma alanında zorluk çekme ve performansta düşme,
Ş Bilgisayar kullanılmadığı durumda boşluk hissetme,
Ş Giderek bilgisayarın başında geçirilen süreyi kontrol edememe,
Ş Güne bilgisayar kullanımı ile başlama ve başından geç kalkma,
Ş Tatillerde de diz-üstü (lap-top) kullanma,
Ş Bilgisayarı gün boyu açık tutma, v Gün boyunca bilgisayardan uzak kalındığında huzursuzluk ve sıkıntı hissetme,
Ş Bilgisayar kullanılmadığında zamanın geçmek bilmemesi,
Ş Bilgisayarın en iyi arkadaş olduğuna inanma,
Ş E-postalar kontrol edilemediğinde huzursuz olma,
Ş Hiç buluşulamasa da en iyi arkadaşlıkların bilgisayar ortamında kazanıldığını düşünme,
Ş Baş,bel,sırt ve boyun ağrısı, gözlerde kuruma-yaşarma, kişisel hijyene verilen önemde azalma vb. bazı fizyolojik belirtilerin ortaya çıkması (http://www.cse.stanford.edu).

Diğer bağımlılıklarda olduğu gibi, bilgisayar-insan ilişkisinde de (bilgisayar ve internet kullanımı, bilgisayar oyunları vb.) bağımlılığı tanımlayan bazı dikkat çekici unsurlar bulunmaktadır:(http://mcleanhospital.org.);
1. Ekonomik açıdan; bilgisayara yüklü harcamalar yapma ve para bulabilmek için şartları zorlama,
2. Eldeki parayı yanlış kullanma, bütçede bazı ihtiyaçların yerini alma,
3. Bilgisayar ile geçirilen zamandan ve yapılan etkinlikleren gittikçe daha fazla zevk alma,
4. Bilgisayar kullanımına ayrılan süre ile ilgili olarak yalan söyleme,
5. Kişisel problemlerden kaçmak için bilgisayar kullanma,
6. Bilgisayara ayrılan süre yüzünden ilişkilerde bozulma ve sosyal ortamlardan uzaklaşma,
7. İş/eğitim yaşamını tehlikeye atma.


Bağımlılık türü ne olursa olsun sözü edilen bu belirtilerden birkaçı ortaktır. Ancak temelde bağımlılığın niteliği farklıdır. Diğer bağımlılıklarda olduğu gibi, bilgisayar bağımlılığı kişiyi farmakolojik olarak biyokimsayal düzeyde etkilemez, kişinin dışında, sosyal bir özelliği vardır ve kontrol edilebilir. Bilgisayar kullanılmadığında fizyolojik bir sonucu ortaya çıkmaz. Bilgisayarın sıklıkla uzun süreli kullanımlarında daha çok anti-sosyal eğilimler ortaya çıkar. Kişiye düşen kullanımını ortalama bir düzeye getirmesi, azaltması ya da tamamen durdurmasıdır. Bilgisayar bağımlılığında da olumsuz bazı duygusal, zihinsel ve sosyal sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bağımlılıklar, yaşamın herhangi bir alanında ortaya çıkan zorluklar ve sorunlardan kaynaklanabilir, gittikçe artan bir kullanım söz konusudur, bireysel ve sosyal sonuçları kaçınılmazdır .
Bilgisayar bağımlıları, ortak olarak duygu durumunda değişme, kaygı, tek başına vakit geçirme eğiliminde artma, başkalarıyla iletişimde azalma, iş yaşamında ve aile ilişkilerinde bozulma vb. sorunlar yaşadıklarını belirtmektedirler. Bilgisayar kullanımına ilişkin bağımlılıkta özellikle stres, kaygı, sıkıntı, kendini kontrol etme ve iletişim becerilerinde bozulma gibi sorunlar tespit edilmiştir. Çocuklar ve ergenler bu durumdan daha kolay etkilenebilecek ve zarar görebilecek durumdadırlar. Bu sebeple, bu grubun bilgisayar kullanım süreleri ve şekilleri kontrol altında tutulmalıdır (Fearing,2000).

"BİLGİSAYAR BAĞIMLILIĞINI" NEDEN CİDDİYE ALMALIYIZ?
"Bağımlılık" olarak tanımlanabilecek birçok davranış örüntüsü vardır. Her bağımlılık ilişkisinin sonucu zararlı olmak zorunda değildir ama bir bedeli vardır. Bilgisayar modern yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır. Kişiye sağladığı yararlar ve zararların değerlendirmesi de kişiden kişiye değişir. İki çeşit bağımlılık vardır; olumlu ve olumsuz. Olumlu bağımlılık ilişkisinde yararlar zararlardan daha fazladır. Ancak kişinin bilgisayarla ilişkisine "bağımlılık" denmesi daha çok olumsuz bir anlam içerir. Yani zararları yararlarından fazla olduğu halde kişi ilişkiyi sınırlandıramaz, olumsuz sonuçları ile karşı karşıya kalsa da karşı koyamaz.
Bilgisayar kullanımı genellikle olumsuz bağımlılık ilişkisine dönüşür. Kişinin günlük yaşamını olumsuz etkiliyorsa; aile, arkadaş ilişkilerini bozuyor, okul / iş performansını düşürüyor, maddi, duygusal ya da fiziksel sorunlara yol açıyorsa ve çaba gösterilmesine rağmen kontrol altına alınamıyorsa ciddi bir sorun haline dönüşmüş demektir. Son yıllarda, internet aşkları yüzünden bozulan ilişkiler, sanal ilişkilerin gerçeklerine tercih edilmesi, çocuk ve gençlerin sanal arkadaşları-aşkları sebebiyle aileleriyle ilişkilerinin olumsuz etkilenmesi gibi sorunlarla profesyonellere başvuru sayısında artış gözlenmektedir.

SAĞLIKLI VE PATOLOJİK BİLGİSAYAR VE INTERNET KULLANIMI
Psikologlar tarafından bilgisayar ve internet başında geçirilen zaman kişinin kendini tanıması ve kimliğini keşfetmesi açısından yararlı ve sağlıklı bulunmaktadır. Özellikle ergenlik döneminde çekingen ve kendine güvensiz gençler için sanal ortam, kişiliklerini tanıma ve uygun davranış biçimlerini test ederek öğrenme imkanı sağlayabilir. Farklı kültürleri tanıma imkanı sağlar. Dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan ve ortak hobi, ilgi alanı olan kişilerin birbirleri ile ilişki kurmalarını sağlayarak kişinin çevresini genişletebilir. Sanal ilişkiler gerçek yakın arkadaşlıklara, aşklara dönüşebilir. Ancak bu ilişkilerin gerçek yaşamdakilerin yerini almaması ve onlara tercih edilmemesi önemlidir. Sanal ortamda test edilen davranış biçimleri gerçek yaşama geçirilebildiği sürece sağlıklı ve yararlı bir kulllanım söz konusudur. Fakat kişi sanal ortamda edindiği deneyimleri gerçeğe uyarlayamaz ve kendini "sanal bir kişilik" olarak tanımlarsa, kişilik karmaşası yaşayabilir

AİLELERE İPUÇLARI
Eğer çocuğunuz;
Zamanının çoğunu bilgisayar başında geçiriyorsa,
Bilgisayarın başında uzun süreli kalıyorsa,
Önceden olduğu gibi başka oyunlar oynamıyor ve sevdiği başka etkinlikleri yapmıyorsa,
Bilgisayar ile vakit geçirmediği zaman sıkıldığını ifade ediyor ve huzursuz oluyorsa,
Başından kaldırsanız bile tekrar bilgisayarın başına dönüyorsa,
Ödev yapmak ve ders çalışmak yerine bilgisayarla vakit geçiriyorsa,
Bilgisayarı sosyal aktivitelerine ve arkadaşlarına tercih ediyorsa,
Önceden severek izlediği TV programlarını seyretmek yerine bilgisayar ile vakit geçiriyorsa,
Öğretmenleri de dersler ve başarısı konusunda şikayetçi olmaya başladıysa Çocuğunuzun bilgisayar kullanımı ile ilgili bazı önlemler almanız yararlı olacaktır. Ne Yapılabilir? :
Çocuklarda bilgisayar kullanımını, sadece belli zamanlarda ve belli amaçlar için sağlamak,
Çocuklarda bilgisayar oyunlarını eğitimsel amaçlı seçmek, eğitim ve öğretimlerini destekleyici nitelikte olmasına dikkat etmek, diğer bilgisayar oyunlarını ödül olarak kullanmak (bilgisayar oyunları çocuklarda el-göz koordinasyonunun, reflekslerin ve bazı becerilerin gelişmesinde olumlu etkilere sahiptir.),
Şiddet içerikli bilgisayar oyunlarında dikkatli olmak ( şiddet içeren bilgisayar oyunları, çocuklar arasında bir iletişim aracı olduğu ve çocukları şiddete yönelttiği gibi aynı zamanda şiddet ve saldırganlıklarını giderdikleri, bir anlamda hayata geçirdikleri bir araçtır. Ancak çocukları kavga ve ölüme karşı acımasız ve duyarsız hale getirdikleri de bir gerçektir.),
Çocuklarla geçirilen zamanı arttırmak, onlarla kişisel olarak ilgilenmek ve oyun oynamak,
Bilgisayar kullanımına ilişkin amacı ve süreyi belirlemek,
Bilgisayarın kullanım şekli ve süresi ile ilgili olarak gözlemci olmak,
Bilgisayarın yararlarının yanısıra zararları konusunda da çocuklara bilgi vermek



www.donusumkonagi.net/makale.asp?...bilgisAyAr...bilgisayar_bagimliligi  18.01.2011





INTERNET VE ÇOCUK İSTİSMARI



 Doç. Dr. Figen ŞAHİN
 (Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD, Sosyal Pediatri BD)


 Erişkinler için olduğu kadar çocuklar için de büyük bir eğlence, iletişim ve eğitim kaynağı olan Internet'in kullanımı ve erişimi hızla yaygınlaşmaktadır. Internet, çocukların dünyayı keşfetmeleri, öğrenmeleri ve eğlenmeleri için mükemmel bir ortamdır. Ancak, Internet kullanımının çocuklar için yarattığı riskler de mutlaka akılda tutulmalıdır. Yasal olmayan, şiddet ve cinsellik içeren sitelere erişim, tehlikeli insanlarla iletişim başta gelen riskler arasındadır. Uyuşturucu ve terör gibi yasal olmayan yollara destek arayanlar Internet'i propaganda aracı olarak kullanmaktadır. Internet, çocukları taciz etmeye çalışan erişkinler için çocukların yaşamlarına önemli bir giriş kapısı oluşturmuştur. Yapılan araştırmalar birçok çocuğun Internet'te kandırıldığını ve istismarla karşılaştığını göstermektedir.

 Çocukların Internet'te karşılaşabileceği risklerden biri, sakıncalı içeriği olan seks sitelerine girmeleri ve erişkinlerin cinsel tekliflerine maruz kalmalarıdır. Günümüzde 25 milyondan fazla çocuk Internet'te saatlerce sörf yapmakta ve her dört çocuktan biri seks sitelerine girmektedir. Çocuklarla cinsel ilişkiye girmek isteyen erişkinler, çocukların sık kullandıkları sohbet odalarına girmekte ve bu sırada karşılaştıkları çocuklara erotik fotoğraflar göndererek gerçek ortamda da buluşma teklifleri yapabilmektedirler. Küçük çocuklardan cinsel ilgi duyma, haz alma ve cinsel ilişkiye girme olarak tanımlanan pedofili üzerine 7.650 adet sansürlenmiş site olduğu ve sanal pedofili piyasasının 5 milyar dolar civarında olduğu da bildirilmektedir.

 Internet'in bir pornografi yayın aracı olarak kullanımı da hızla yaygınlaşmaktadır. Çocuk pornografisi, bir çocuğun gerçek veya kurgulanmış herhangi bir cinsel aktivite içinde gösterilmesi ya da vücudunun belli yerlerinin cinsel amaçla gösterilmesi olarak tanımlanmaktadır. Kaydedilen görüntüler fotoğraf, CD ya da video kaset şeklinde olabilir ve erişkinlerin cinsel doyumunu sağlamak amacıyla kullanılır. Çocuk tacizcileri günümüzde bilgisayar teknolojisini çocuk pornografisi görüntülerini elde etmek ve dağıtmak amacıyla kullanmaya başlamışlardır. Ayrıca dijital grafik programları ile aslında pornografik olmayan fotoğrafların da pornografik hale dönüştürülmesi mümkün olmaktadır. Kanada'da 561 cinsel tacizci üzerinde yapılan bir çalışmada tacizcilerin % 17'sinin taciz sırasında pornografiyi kullandıkları, çocukları cinsel olarak taciz edenlerin, erişkinleri taciz edenlere göre pornografiye daha çok başvurdukları saptanmıştır. Cinsel istismar sırasında pornografinin kullanımı % 55 olguda çocuğa pornografik materyalin gösterilmesi, % 36'sında ise taciz ettikleri çocukların resminin çekilmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Çocuk pornografisine yönelik suçlar çoğunlukla suç örgütleri tarafından işlenmektedir. Internet'in sınırları aşma özelliği nedeniyle de bu tip istismarın önlenmesi oldukça zor olmaktadır. 


KAYNAK : 1. Sosyal Pediatri Günleri "Basın Yayında Çocuk Sağlığı Sempozyumu", 24 Ocak 2007, Bildiri


 Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Suç Araştırmaları Anabilim Dalında 2006 yılında yapılan bir araştırmada ABD sitelerindeki pornografik fotoğrafların tüm dünyadakilerin % 51'ini oluşturduğunu, ABD'yi sırasıyla Rusya, Japonya, İspanya ve Tayland'ın izlediği gözlenmiştir. Bu çalışmada verilen diğer rakamlar ise şöyledir: Dünyada pornografik web sitesi sayısı: 4,2 milyon; arama motorlarından pornografik site arama sıklığı: günde 68 milyon; son bir yılda üretilen pornografik film: 11 bin; yasa dışı çocuk pornografisi site sayısı: 106.417.

 Giderek artan Internet kullanımı ve çocuklar için söz edilen riskler, çocuk hekimlerine yeni bir sorumluluk yüklemektedir. Artık çocuk hekimleri karşılaştıkları çocuklara ve ailelere çocuğun Internet kullanımı hakkında da sorular sormak ve onlara güvenli Internet kullanımı konusunda bilgiler sağlamak durumundadır.

 Ailelere çocuklarının Internet'te güvenliğini sağlamaları konusunda verilebilecek öneriler:
 Çocukları ile iyi bir iletişim halinde olmaları ve çocukları ile Internet'te neler yaptıklarını konuşmaları, çocuğun Internet'e girdiği bilgisayarın çocuğun odasında değil, evin ortak kullanım alanlarından birinde olması, Internet kullanımı konusunda kurallar konması, çocuğun Internet ortamında kişisel bilgileri gizli tutması, aile güvenliği yazılımlarının kullanılması gibi pek çok bilgiyi içermektedir.

 Internet'te karşılaşabilecekleri tehlikelerin öngörülüp uygun önlemlerin alınması ile çocuklar, istismar edilme riski taşımadan kendilerine yararlı olan teknolojiyi kullanabileceklerdir.
BAĞIMLILIK
 Günlük hayatı kolaylaştırmada teknoloji birçok olanak sağlar. İnternet, cep telefonu, televizyon, bilgisayar vb. araçlar hayatı kolaylaştırmanın yanında kendine bağımlı yapan araçlardır. Bu yetişkinler kadar çocuklarda da sık görülen bir durumdur. Televizyon ya da bilgisayar bağımlılığı ilk sırada yer alır. Özellikle bilgisayar okul çağı döneminde daha sık kullanılmaya başlar ve gerekli önlemler alınmazsa bilgisayar bağımlılığı kaçınılmazdır. Çocukların gelişimi açısından bilgisayarın birçok faydası vardır. Ancak faydası ile beraber zararları da vardır.
Çocuklarda Bilgisayar Bağımlılığının Sebepleri


Bilgisayar bağımlılığın birçok nedeni olabilir. Sadece bilgisayar başında uzun süre kalmak bilgisayar bağımlılığının nedeni değildir. İlk olarak kendine öz güveni olmayan çocuklar yani gerçek yaşamda kendini ifade edemeyen çocukların sanal ortamda kendini ifade etmek istemesi ve olmak istediği kişi gibi tanıtabilmesidir. Sosyal ilişkiler kuramayan ve arkadaş grubu içerisinde yer alma sorunları yaşayan çocukların sanal ortamda kendini bir gruba ait hissetmesidir. Böylece sanal ortamda daha kolay arkadaşlıklar kurabilecektir. Bu nedenle bilgisayar bağımlısı olabilir. Diğer bir nedense ergenlik çağına girmiş ve arkadaşlarıyla daha uzun süre vakit geçirmek istemeleri yüzünden interneti tercih etmesidir. Yani telefona göre daha ucuz ve kolay olmasından dolayı uzun süre bilgisayar başında vakit geçirebilir ve bağımlı olabilirler. Bazense sıkılan ve sorunlardan kaçan çocuklar, güveni az olan, hassas ve yalnız kalan çocuklar bilgisayarı kendilerine bir kurtarıcı gibi görürler. Bu gibi nedenlerle bilgisayar alışkanlığı başlayabilir.
Çocuklarda Bilgisayar Bağımlılığını Önlemek İçin
Bilgisayar bağımlılığını önlemek için; genel olarak bilgisayar bağımlılığı küçük çocuklarda ve ergenlik çağına girmiş gençlerde daha fazla görülür. İnternet ve bilgisayar bağımlılığı önlem alınmadığı takdirde bir davranış bozukluğu haline gelebilir. Örneğin çocuğunuz internet başında çok uzun süre kalıyorsa, yemek yeme ve uyku düzeni bozuldu ise, okula dahi gitmek istemiyorsa, harçlığını internet cafeler de harcıyorsa, gerçek hayattan kopuyorsa, ailesine ve arkadaşlarına karşı ilgisiz kalıyorsa bir sorun var demektir ve önlem almak gerekir. Bilgisayar ve internet bağımlılığını önlemenin en iyi yolu çocuğu sanal ortamlar yerine doğal aktivitelere yönlendirmektir. Arkadaşlarıyla internette değil doğal yollarla görüşmelidir. Bu en sağlıklı ve mantıklı yoldur. Bilgisayar başında uzun süre vakit geçirmek yerine spor aktivitelerine zaman ayırmalıdır. Bu çocuğun fiziksel, zihinsel, ruhsal ve sosyal

gelişimleri için son derece gerekli bir aktivitedir. Bilgisayar çocuğun odasında değil herkesin bulunduğu bir odaya konmalıdır ve bilgisayarda geçirilen vakit sınırlandırılmalıdır. Bir süre belirlenmeli ve o sürenin aşılmasına izin verilmemelidir. Arkadaş ilişkilerine daha fazla çocuk önem vermelidir. Bunu içinde çocuğunuzun arkadaşlık ilişkilerini desteklemelisiniz. Eğer çocuğunuz bilgisayar ve internet bağımlısı olduysa bir uzman yardımı almakta fayda vardır                                                                 

Çocuk ve Bilgisayar
Çocuğun bilgisayarı faydalı biçimde kullanması için; ilk olarak ebeveynler çocuğun yaşına uygun bilgisayar oyunu ve eğitim programları almalıdır. Bilgisayar başında geçirilen vakit sınırlanmalıdır. Çocuğun bilgisayarda yaptığı çalışmalar ara sıra kontrol edilmelidir. Çocuk internet kullanıyorsa çocuk için uygun siteler seçilmeli ve liste haline getirilmelidir. Ayrıca çocuğun girdiği siteler denetim altında tutulmalıdır.
www.annegunlugu.net › Çocuk Eğitimi - Önbellek

     www.annegunlugu.net › Çocuk Eğitimi - Önbellek 18.01.2011





      GELİŞİM EVRELERİ
                  Gelişimi iki evreye ayırarak inceleyebiliriz. İnsanda doğum öncesi yaşam, “prenatal dönem”, 40+-2 hafta veya 9 ay 10 gün devam eder. Doğumdan sonraki evreye “prosnatal dönem” denir. Bu dönemleri kısaca belirtme istersek:

      PRENATAL DÖNEM(DOĞUM ÖNCESİ DÖNEM):
      1. Ovum Evresi: Döllenme anından 2. haftanın sonuna kadar.
      2. Embriyo evresi: 3. haftadan 8. haftanın sonuna kadar.
      3. Fetus Evresi: 3. aydan doğuma kadar olan dönem.
      Doğum öncesi gelişim üç dönemde incelenebilir.
      - Zigot Dönemi ( Hücre-Dölüt)
      - Embriyo Dönemi
      - Fetüs Dönemi
       Zigot Dönemi ( Hücre-Dölüt)Döllenmeden başlayıp ikinci haftanın sonuna kadar olan döneme zigot dönemi denir.
      Sperm tarafından döllenen yumurta hücresi hızla bölünerek çoğalmaya başlar.
      zigot
      Fotoğraf 1.1:Zigot
      24-saatlik-zigot
      Fotogra: 24 Saatlik Zigot

       3-gunluk-zigot
      Fotograf: 3 Günlük Zigot
      Bu olay, hücrelerin değişerek vücut dokularını ve organlarını oluşturmasındaki ilk aşamadır. Döllenmiş ve bölünmeye başlamış yumurta, fallop tüpünün de yardımıyla rahime kadar gelir ve rahim duvarına tutunur.
      sekil-1-21
      Şekil
      rahime-gomulmus-yumurtaFotoğraf :Rahime gömülmüş yumurta
      Büyüklüğü ancak bir toplu iğne başı kadar olan zigot, hayatının hiçbir döneminde ulaşamayacağı bir hızla büyüme ve gelişme gösterir.
      Zigot üç tabakadan oluşur ve doğacak bebeğin çeşitli organları işte bu tabakalardan gelişir.
      Dış tabaka (Endoderm); sinir sistemi, deri, tırnaklar, diş mineleri ve saçları oluşturacak tabakadır.
      Orta tabaka (Mezoderm); Kaslar, kemikler, dolaşım sistemi ve böbreklerin oluştuğu tabakadır.
      İç tabaka (Ektoderm); Sindirim ve solunum sistemleriyle salgı bezlerini oluşturur.
      Embriyo Dönemi
      Döllenmeden sonraki 3. haftanın başından, 8. haftanın sonuna kadar olan dönemi kapsar. Büyüklüğü bir yer fıstığı kadardır ve canlı yavaş yavaş şeklini almaya başlamıştır.
      6-haftalik-embriyo
      Foroğraf : 6 Haftalık embriyo
      8-haftalik-embriyonun-ayaklari
      Fotoğraf: 8 Haftalık embriyonun ayaklarıEmbriyo, amnios kesesi adı verilen ve onu dış etkilerden koruyan sıvı dolu bir torbacıkta yaşar. Embriyo henüz çok küçüktür ve etrafındaki amnios kesesi içindeki sıvı oldukça fazladır. Embriyo bu dönemde bacaklarını sallayarak amnios kesesi içinde yüzer. Bu nedenle anne embriyonun hareketlerini henüz duymaz.
      Başta kalp, beyin, sinir sistemi olmak üzere insan vücudunu oluşturacak organlar şekillenmeye bu dönemde başlar. Bu sebeple embriyo döneminde anne sağlığının bozulması embriyoyu olumsuz yönde etkiler.
      8. haftada bebeğin kalbinin atmaya başladığı düşünülmektedir ve bu canlanma zamanı olarak kabul edilir. Yasalara göre bu sınır, kürtajı aile planlaması için seçenlere çocuğu kürtaj ettirebilmesi için yasal sınır olarak belirlenmiştir.
       Fetüs DönemiGebeliğin 9. haftasından başlayarak doğuma kadar geçen süreye fetüs dönemi, bu dönemde anne karnındaki bebeğe de fetüs denir. Geçici organlar adı verilen plasenta ve göbek kordonu 3. ayda gelişimini tamamlar. Cinsiyetin belirlenmesi döllenme esnasında gerçekleşmiş olsa da, dış üreme organlarının ayırt edilmesi ile dişi veya erkek cinsiyet 4.ayda görülebilmektedir. 4. aydan sonra anne fetüsün hareketlerini hisseder. İşitme duyusu 4-5. aylarda gelişmeye başlar. 5. aydan itibaren başparmağını emmeye başlar.
      8-haftalik-embriyo
      Fotoğraf : 8 Haftalık


      foto-1-81
      Fotoğraf
      6 aylık olduğunda tat alma hücreleri olgunlaşır ve tatları ayırt edebilecek duruma gelir.
      6.ayda gözler biçimini almıştır ve her yöne bakabilecek özelliği kazanmıştır. 7. ayda fetüs anne rahminin dışında yaşayabilecek yeteneğe sahiptir.
      foto-1-9
      Fotoğraf
      Ancak bu durum erken doğumdur ve bebek için risk söz konusudur. 37- 40. haftalarda artık bütün ana sistemleri gelişmiş durumdadır.
      foto-1-9-2







      Fotoğraf
      Tamamen olgunlaşmış bebeğin hareket edebilecek yeri azalmıştır. Son haftalarda fetüsün hareketlerinin az hissedilmesinin bir sebebi de budur. 40. haftada canlı doğum gerçekleşir.
      POSTNATAL DÖNEM(DOĞUM SONRASI DÖNEM):
      1. Yeni doğan bebek: 0-4 hafta.
      2. Bebeklik: 4 hafta -  2 yıl.
      3. İlk çocukluk: 2 – 6 yıl.
      4. Son çocukluk: 6 – 11 yıl. (kızlarda ) , 6  -13 yıl (erkelerde)
      5. Ergenlik: 11 – 20 yıl. (kızlarda), 13 – 20 yıl. (erkeklerde)

      Şimdi bu evreleri inceleyelim:

      1. DOĞUM ÖNCESİ DÖNEM
      Bu evrede özellikle kalıtsal etkenlerin rolü büyüktür. Ayrıca, çocuğun doğum öncesi yaşamını bilmemiz, onun gelişim biçimini anlamamız açısından önem taşır.
                  Bir insan zigotu, 280 günlük bir embriyolojik evrimle, insan yavrusu haline dönüşür. Doğum öncesi gelişim “Cephalocaudal” bir yön izler. Yani, büyüme süreci, baştan kuyruk sokumuna doğru yönelir. 3. haftadan 2. ayın sonuna kadar olan embriyo döneminde hızlı gelişim ve büyüme görülür. Bu dönemin sonunda embriyo insan organizması için gerekli olan tüm iç ve dış özelliklere sahiptir. Yüze ait özellikler oluşmuş, parmaklar şeklini bulmuştur. Kalp daha üçüncü haftanın sonunda  görevini yapmaya başlamıştır.
                  Yaşamın ilk iki aynında embriyo oldukça küçüktür. İkinci aynın sonunda boyu ancak 3 cm’ ye çıkmıştır. Embriyonun aşağı yukarı bir insan görünüşünü alması, sekizinci haftadan itibaren olur. Bedenin bir çok organı bu evrede oluşmaya başlar. Özellikle sinir sisteminin gelişimi hızlanır. Bu nedenle bu evre en kritik doğum öncesi evresidir.
                  İkinci aydan sonra embriyo Fetus adını alır. Üçüncü aydan doğuma kadar süren bu dönemde büyüme ve organ sistemlerinin farklılaşması çok hızlanır. Gelişen organların bazıları, örneğin kan yapıcı sistem, dolaşım sistemi, fetusun gereksinimlerini karşılamak üzere hemen bu ilk dönemde göreve başlar.
                  Beşinci ayda iç organlar gelişmiştir. Onlar,yetişkin organına benzer bir biçim almış, işleve hazır hale gelmişlerdir. Altıncı ayda yedinci aydan itibaren fetus yaşama dönemine girer. Artık sinir sistemi tümüyle gelişmiş ve bağımsız olarak iş yapabilecek duruma gelmiştir. Ancak, karaciğer, böbrekler, sinir sistemi vb... gibi bazı organlar doğumda bile henüz tamamlanmış değildir.
                  Bir fetus ‘un doğumdaki boyu 50 cm. dolaylarında, ağırlığı ise 3 kğ. Kadardır. Doğumla birlikte, çocuğun yeni ısı ortamına ve nefes almaya uyum göstermesi beklenir. Uyarılan solunum merkezi birkaç dakika içinde bu sistemin çalışmasını başlatacaktır ve bebek ilk nefesini alıp, ilk çığlığını atarken, bu “doğum ötesi yeni dünya” da yaşamaya başlamış olacaktır.

      2. DOĞUM SONRASI DÖNEM
      A. BEDENSEL GELİŞİM:
                  Çocuğun gelişimini bir bütün olarak kavrayabilmek için psikolojik olduğu kadar fizyolojik gelişimini de bilmek gerekir. Çünkü fiziksel gelişim, çocuğun davranışını hem doğrudan hem de dolaylı olarak etkiler. Örneğin iyi gelişmiş çocuklar oyun ve yarışmalarda başarılı olurlar, şişman bir çocukta yetersizlik duygusu oluşup kişisel yetersizlik duymasına neden olabilir.
                  Çocuklarda bedensel gelişim düzenli bir hızla değil, belli dönemlerde, farklı hız derecelerine sahip “dalgalar” halinde gerçekleşir. Yani bazen yavaş bazen hızlı olur. Büyüme temposu çocuktan çocuğa farklılık gösterir.
                  Bu dönemde uyum zorlukları, hızlı büyüme sırsında çabuk yorulma ve enerji tüketiminin artması, beslenme ihtiyacının artması, ısı dengesinin bozulması, beceriksizlik gibi faktörler görülür ve büyümeyi etkiler.
                  Bedensel gelişmeyi etkileyen faktörler kalıtım faktörü, ırk faktörü, beslenme, hastalık,psikolojik bozukluklar, sosyo-ekomik statü gibi faktörlerdir.
                  Hem doğum öncesi, hem de doğum sonrası dönemlerdeki gelişimde iki temel ilkenin varlığı kabul edilmektedir. Bu ilkelere göre, bedensel gelişimde şu iki yön izlenmektedir:
      1. Gelilşimin “Cephalocadual” yönde gerçekleşmesi ilkesi: Büyüme baştan ayağa doğru olur.Başka bir değişle yapısal  ve işlevsel gelişim, öncelikle başa yakın bölgelerde gerçekleşir.
      2. Gelişimin “proximodistal” yönde gerçekleşmesi ilkesi: Bedensel gelişim, bedenin iç kısımlarından dışa doğru, merkezi bölgelerden uzaktaki organlara doru gerçekleşir. Örneğin, kolun omuzla dirsek arasındaki kısmı önkoldan önce, önkol da elden önce gelişir.

      B. BİLİŞSEL GELİŞİM:
                  Biliş sözcüğü, dünyamızı öğrenmeyi ve anlamayı içeren zihinsel faaliyetler anlamına gelir. Biliş sözcüğü  algılama, bellek, muhakeme, düşünme ve kavrama süreçlerini kapsar.
                  Bilişsel gelişime ilişkin en n önemli görüşü ileri süren psikolog Jean Piaget’ ye göre çocuk kendi dünyasına bir anlam kazandırabilmek için çevresindeki insan ve objelerle ilgili bir faaliyet içine girer. Çocuk, ilkel koordinasyonlardan, Piaget’ in deyimiyle, soyut muhakeme, kuramsal situasyonları akılcı yolla düşünebilmek, zihinsel hareket ve kuralları düzenleyebilmek anlamına gelen işlemlere, yani daha karmaşık ve yüksek düzeydeki yapılara doğru belirgin bir çaba içindedir. Kuramını temel kavramını işlem oluşturur.
                  Piaget’ ye göre, gerek basit organizmalarda olsun, gerekse insan organizmasında olsun, birtakım süreçler öğrenmenin temelini oluşturur.Bu temel süreçlerden biri, çevreye uyum, diğeriyse eylem, bellek, algı ve öteki zihinsel faaliyet türlerine ilişkin deneyimlerin organizasyonu’ dur.
                  Organize etme yetisi,  ilk kez alışkanlığa ilişkin eylemlerin gelişiminde görülür. Doğumdan sonra her bebek, çevresindeki objeleri ağzıyla araştırma eğilimindedir. Stern buna “ağız mekanı “adını verir.
                  Piaget’ ye göre, çocuk gelişim evreleri süresince farklı işlemler kazanır ve giderek en olgun dönem olan ergenliğe ulaşır. Bir gelişim evresinden diğerine geçmesine iki temel mekanizma yardımcı olur. Bunlar, özümleme ve uyum’ dur. Özümleme yeni bir obje ya da kavramın çocuğun daha önceden sahip olduğu kavram veya şemayla birleştirilmesidir. Örneğin küçük objeleri ağzına götüren bir yaş çocuğuna büyük bir obje verildiğinde bunu da ağzına götürür. Çevredeki yeni deneyimlerden yararlanılarak şemaları değiştirmek yoluyla problem çözme olayına uyum denir. Bebeklik döneminden itibaren uyum, çocuğun yaşamında keşfetme, deneme-yanılma, soru sorma, deneyimlerde bulunma gibi etkin olaylar biçiminde görülür.
                  Zihinsel gelişme, uyum ile özümleme arasındaki gerilimin giderilmesini, yeni situasyonlarda eski tepkilerin kullanılmasından kaynaklanan çatışmayı, yeni problemlere uyabilmek için yeni tepkiler kazanabilmeyi içerir. Zihinsel gelişim çocuk yeni situasyonlara uyum gösterdikçe görülür.

      C. MOTOR GELİŞİM:
                  Hareket anlamına gelen motor gelişimde belirgin aşamalar vardır. Örneğin bebek tek başına oturmadan önce başını kaldırmayı, emeklemeden ve yürümeden önce de oturmayı öğrenir. Araştırmalar motor gelişimin en az üç genel kurala göre gerçekleştiğini ortaya koymuştur:
      1. Baştan ayağa doğru gelişim: Bu gelişimin anlamı, motor yeteneğin baştan ayak tırnağına doğru gerçekleşmesidir.
      2. Merkezden dışa doğru gelişim: Bu gelişimin anlamı, motor yeteneğin merkezi bir eksenden başlayarak bedenin uç kısımlarına doğru gerçekleşmesidir. Beden ve omuz hareketleri, bağımsız kol hareketlerinden önce görülür; ellerin kontrolü parmakların kontrolünden önce gelir.
      3. Bütünden özel hareket gelişimine geçiş: Motor gelişimde belirgin bir sıranın izlendiği görülür. Başlangıçta bebeğin ilk hareketleri bütünsel ve farklılaşmamıştır.Örneğin, bebek önceleri önünde duran objeyi avucunun tümünü kullanarak yakalamaya çalışır.

      D. DİL GELİŞİMİ:
                  Çocuğun dile ilişkin yeteneklerinin gelişimi akıl almaz bir hızla ilerlemektedir. Tüm kültürlerdeki çocukların hemen hepsi ilk sözcüklerini ortalama olarak 12 – 18 ay dolaylarında söylerler. Dört yaşına geldiklerinde çoğunluğu iyi düzenlenmiş cümleler kurarlar, hatta zaman zaman düşüncelerini sürpriz sayılacak kadar karmaşık cümlelerle ifade edebilirler. 6 yaşındaki bir Amerika’ lı çocuğun sözcük dağarcığı 8.000 –14.000 sözcüğü içermektedir. Bu da   bir yaşından 6 yaşına kadar çocuğun sözcük dağarcığına her gün 5 – 8 sözcüğün eklenmesi anlamına gelir. Dil yeteneğinin gelişimi de, diğer gelişim yüzlerinde olduğu gibi düzeni bir sıra izler.

      E. DUYGUSAL GELİŞİM:
                  Bebek bazı duygusal davranış biçimleriyle birlikte dünyaya gelmez. Tutumlar ve duygular zamanla oluşur, kazanılır.
                  Çocukların heyecanları konusunda yapılan çalışmalar, onlardaki duygusal gelişimin hem olgunlaşma, hem de öğrenme sonucu oluştuğunu, bunlardan hiç birinin tek başına etkili olmadığını ortaya koymaktadır.

      F. SOSYAL GELİŞİM:
                  Toplumsal beklentilere uygunluk gösteren, kazanılmış davranış yeteneği olarak tanımlanabilen sosyal gelişme, geniş anlamda bireyin doğumuyla başlayan bir evreyi, dar anlamda ise günlük davranış gelişimini kapsar.
                  Psikologların kullandığı anlamda sosyalleşme terimi, geniş bir davranış ve oluşum anlamını içerir. Sosyalleşme en başarılı şekliyle insan organizmasının çaresizlik ve tam bir bencillikle nitelenen bebeklik çağından, bağımsız bir yaratıcılıkla nitelenen yetişkinlik dönemine geçmesiyle sonuçlanan bir öğrenme ve öğretme işlemidir. Diğer insanları anlamak ve onlara uyum göstermek, sosyalleşmenin önde gelen ölçüsüdür.

      www.sohbetkizi.org/blog/forum_posts.asp?TID=50  18.01.2011

      BİLİŞSEL GELİŞİM
      Bireyin çevresindeki dünyayı anlama ve öğrenmesini sağlayan aktif zihinsel faaliyetlerdeki gelişime bilişsel gelişim adı verilmektedir. Bilişsel gelişim; bebeklikten yetişkinliğe kadar, bireyin çevreyi, dünyayı anlama yollarının daha karmaşık ve etkili hale gelmesi sürecidir.

      Piaget'ye göre çocuk, dünyanın pasif alıcısı değildir. Bilgiyi kazanmada aktif bir role sahiptir. Ayrıca, değişik yaşlardaki çocukların ve yetişkinlerin dünyaları birbirlerinden farklıdır. Piaget bu farklılığın nedenlerini incelemiş ve bireyin dünyayı anlamasını sağlayan bilişsel süreçleri açıklamaya çalışmıştır. (Senemoğlu, 2007)

      Piaget, bilişsel gelişimi, biyolojik ilkelerle açıklamıştır. Piaget'ye göre gelişim, Kalıtım ve çevrenin etkileşiminin bir sonucudur. Bilişsel gelişimi etkileyen ilkeleri de şöyle belirlemektedir.

      * Olgunlaşma
      * Yaşantı
      * Uyum
      * Örgütleme
      * Dengeleme

      Bilişsel Gelişim Kuramı İle İlgili Temel Kavramlar Piaget'nin bilişsel gelişim kuramını daha iyi anlayabilmek için kuramın temel kavramları aşağıda açıklanmıştır.

      Zekâ: Piaget, zekânın bir takım test maddeleriyle belirlenmesine karşıdır. Ona göre zekice davranmak, organizmanın yaşamı için en uygun koşulları sağlamaktır. Diğer bir deyişle zekâ, organizmanın çevreye etkin bir şekilde uyum sağlamasına yardım eder; gerek organizma, gerekse çevre sürekli değiştiğinden, bu ikisi arasındaki zekice etkileşimler de değişmek zorundadır. Zekice etkinlik, var olan her durumda, organizmanın en iyi koşullarda yaşamasını sağlamaya yöneliktir.

      Şema: Şema, bireyin çevresindeki dünyayı anlamak için geliştirdiği bir bilgisayar programı gibidir. Çevresindeki problemleri anlama, çözme, dünyayla baş etme yollan yapıları olarak düşünülebilir. Şema yeni gelen bilginin yerleştirileceği bir çerçevedir. Bilişsel yapılar ya da şema yoluyla birey çevresine uyum sağlar ve çevreyi organize eder. Piaget, vücudun yaşamını sürdürmesi için yapıları (organları) olduğu gibi, zihninde yapıları olduğuna inanmaktadır. Kuşkusuz bu yapılar gözlenemez, ancak davranışlardan yordanabilir. (Senemoğlu, 2007) Şemalarla ilgili önemli bir nokta, sürekli olarak olgunlaşma ve yaşantı kazanma yoluyla değişmeye uğrayıp yeniden organize edilebilir olmalarıdır.

      Bebeğin doğduğundaki ilk şemaları refleksif etkinliklerdir. Bunlar; emme, yakalama vb. çok basit şemalardır. Bebeklikten yetişkinliğe doğru şemalar, olgunlaşma, yaşantı kazanma, uyum ve örgütleme yoluyla sürekli olarak değişir, gelişirler.

      Uyum: Daha önce de belirtildiği gibi uyum fonksiyonel bir değişmezdir. Yani uyum, yaşam boyunca devam eder. Bilişsel gelişim açısından olduğu kadar diğer fiziksel ve psikososyal gelişim açısından da sürekli olarak uyum sağlanmak durumundadır. (Senemoğlu, 2007)

      Piaget'ye göre uyumun iki yönü vardır. Bunlar, özümleme (assimilation) ve düzenlemedir (accomodation)

      Özümleme, bireyin, kendisinde var olan bilişsel yapılarla (şemalarla) çevresine uyumunu sağlayan bilişsel bir süreçtir. Diğer bir deyişle; çocuğun karşılaştığı yeni bir olayı, fikri, objeyi, kendisinde daha önceden var olan bilişsel yapı içine alması sürecidir. Çevresine, kendisinde var olan bilişsel yapılarla tepkide bulunmasıdır. (Senemoğlu, 2007)

      Mevcut şemayı yeni durumlara, objelere, olaylara göre yeniden biçimlendirme, şekillendirme sürecine "düzenleme" (accomodation) adı verilmektedir. Her yaşantı özümleme ve düzenlemeyi kapsar. Eğer mevcut bilişsel yapılar, yeni durumlara cevap vermek için uygun ise özümleme yapılır. Yeterli değilse, mevcut bilişsel yapılar yeniden düzenlenir. Bu yeniden düzenleme kabaca, öğrenmeye eşdeğer görülmektedir. Yeniden düzenleme olmadan tek başına özümleme ile öğrenme ve dolayısıyla da gelişme mümkün değildir. (Senemoğlu, 2007)

      Dengeleme: Piaget'ye göre, bilişsel gelişimin temelindeki itici güç, dengeleme kavramında yatmaktadır. Ona göre, tüm organizmalar, doğuştan, kendileri ve başkalarıyla uyumlu ilişkiler kurmalarını sağlayacak özelliklere sahiptirler. Yani organizmanın tüm donanımı, en yüksek uyumunu sağlamaya yöneliktir. Dengeleme de bu içsel eğilimi, yaşantılarla organize edici bir süreçtir. (Senemoğlu, 2007)


      http://www.donusumkonagi.net/makale.asp?id=6736... 18.01.2011

      16 Ocak 2011 Pazar

      Utanma Duygusu Sosyal Fobi.!!

      1.Utanma Duygusu Sosyal Fobi:
      Utanma duygusunun yeni adı sosyal fobi'';Kendisinden başka hiç kimseye zararı olmayan utangaç insanlar... Yada tüm topluma zarar veren utanmaz insanlar .'';Öyle rekabetli bir dunyada yaşıyoruzki, sessiz sakin ve terbiyeli insanlar neredeyse toplum dışı yapılmak üzere,sanki yok olmaya mahkum edilmişler...;Öyle bir düzenki yaşadığımız,yarış halinde ve kitleler üzerinde büyük etkileri olanların dünyasında ,''gemisini kurtaran kaptan'';anlayışını zorlada olsa kabul ettiler. Bu yarışta tabiki utanmazlar daha öne çıkıyorlar.Utananlar terbiyelerinden dolayı geride kalarak yalnızlığı seçmek zorunda kalıyorlar, Bu durumada doktorlar '' sosyal fobi'' diyorlar. 
           

      Teknoloji hastalığı olan sosyal fobi Son yüzyıldır gelişen bir hastalık olan depresyon ve bunun yanında son yıllarda keşfedilen bir hastalık olan ''sosyal fobi''yani insanlık tarihi boyunca var olan ve terbiyeli, saygılı ,insanların özelliği olan bir davranışa ve karaktere (utangaçlığa)takılan yeni bir ad...Sosyal Fobi '';Bu teknolojiyle beraber gelişen hastalıkların en başında geliyor. Çünkü iletişim ve rekabet çağında yaşyoruz .

       Şimdiye kadar var olan utangaçlık insanların iş hayatlarını ve sosyal hayatları hiç etkilemezken , hatta varlığından dahi kimsenin haberi yokken ; şimdi yeni bir hastalık ve sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

      Facebook ve Twitter Gibi Sosyal Paylaşım Siteleri Utanma Duygusunu Yok Ediyor

          
                                                           
      Amerika Texas'taki Sam Hauston StateÜniversitesin de 30 yıldır utanma duygusu üzerinde araştırma yapan Prof. Miller,geçen ay yayınladığı raporunda sosyal sitelerle ilgili bir görüş verdi.

      ''İnsanların hayatlarının bütün detaylarını tüm dünyada paylaşmalarını sağlayan Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım siteleri utanma duygusunu yok ediyor.''

      Prof. Miller. geçen ay yayınladığı araştırmasında , son yıılarda özellikle gençler arasında utanma duygusunun gittikçe ortadan kaybolduğunu ve bunun en büyük nedeninin teknoloji olduğunu söyledi.

      İngiliz Tımes gazetesi yazarı Nicola Pearson, Miller'in araştırmalarından ve kendi tecrübelerinden yola çıkarak''Artık hiçbir şeyden utanmıyor muyuz?'' başlıklı bir makale yayımladı. Bie gün eve giderken yol kenarında karanlık bir köşede seks yapan bir çift gördüğünü anlatan Pearson,''Beni gördüklerinde utanmıştan çok, onları rahatsız ettiğim için kızmışa benziyorlardı'' diye yazdı.
      '' Utanma, tek başınayken hisettiğimiz bir his değil, sosyal bir duygudur. Başka insanların hakkınız da ne düşündüğünü umursadığınızı gösterir'' diyen Pearson, Prof. Miller 'ın da bu konudaki şu saptamalara yer verdi:''Twitter ve facebook' ta her düşüncemizi açıklamaya öylesine alıştıkki, gittike duyarsızlaşıyoruz ve insanların ne düşündüğünü umursamaz  hale geliyoruz.

      Biri Bizi Gözetliyor gibi yarışmalarda insanların sürekli kendilerini aptal yerine koyup bir de bundan para kazandığını görünce , utanacak birşey kalmıyor.

      Miller'' utanmak istemeyen insanlar daha düşünceli , dikkatli ve saygılı davranırlar.Utanma duygusu olmazsa davranışlarımızı hiç bir şekilde kısıtlama ihtiyacı duymayız. Nezaket gösterme ve doğru - yanlış ayırımı ortadan kalkarsa duygusuzlaşırız ve diğer insanların hayatını zorlaştırırız.''diyor

           

      Bende diyorumki''30 yıla ne gerek var, gir bir hafta karşılıklı yazışanları takip et al sana sonuç''.
      Özellikle internetin yaygın kullanımıyla birlikte insanların'' utanma'' dugusunun azaldığından bahsediliyor
      Türkiyede de youtube'un bir açılıp bir kapanmasından da zaten belli değilmi?
      En fazla küfür içeren alt yazılar Türkiye den geliyor. Türkler överken bile küfür ediyor...
      Sizi bilmem ama ben bu sonuçtan çok utandım...
      Utanmazlar bir gün gelir, ar damarı yırtılmamış olanları zor durumda bırakırlar,utanmamaya meyilli olanları da kendilerinden bir parça yaparlar...







      Kaynakça:

      21 Aralık 2010 Salı

      Gelişim Evreleri

      Gelişim Evreleri
      1.Ay

      Bebek Gelişim Evreleri
      BEBEK GELİŞİMİ
      1.AY

      FIZIKSEL
      MENTAL
      KONUSMA
      SOSYAL
      El ve ayaklarini refleks olarak oynatir Gövdesinden tutularak yüzüstü kaldirilinca bas öne düser
      Yüzüstü yatarken basini çok kisa bir süre kaldirabilir
      Havada ayaküstü tutulunca yürüme hareketleri yapar
      Parlak nesneleri izler Açligini aglamakla belli ederKendisiyle konusulmasindan çok hoslanir Isitmesi iyidir, kuvvetli seslere tepki verir
      Bol bol aglar
      Yakinlarinin göz ve ten temasindan hoslanir(Özellikle annesinin)


      2.AY
      FIZIKSEL
      MENTAL
      KONUSMA
      SOSYAL
      Yüzüstü yatarken basini yerden 45 derece kaldirabilir Kucaga alindiginda basini yaklasik 5 sn. dik tutabilir
      Çingiraginin sapini tutabilir
      Parlak bir nesneyi 90 derece izler Görsel uyarilari sever
      Aciktigi zaman protesto aglamalari vardir
      Aglama disinda (agu, agu vb.) sesler çikarirGörme alani içinde olan kisiyi gözleriyle izler Kendi kendne sesli güler
      Annesi kendisi ile konustugu zaman hareketlerini azaltir ve o tarafa bakar



      3.AY
      FIZIKSEL
      MENTAL
      KONUSMA
      SOSYAL
      Kucaga alindiginda ve yüzüstü yatirildiginda basini kaldirabilir Elleriyle oynar
      Çingiragini daha uzun süreli kavrayabilir
      Parlak bir nesneyi 180 derece izler El ve ayaklarini kesfederKendine özgü sesler çikarir Gülümser,memnuniyetini ifade ederAnnesini tanimaya baslar Sosyal davranislar baslamistir
      Yanina gelindiginde aglamayi keser
      Göz kontaktlari kurabilir



      4.AY
      FIZIKSEL
      MENTAL
      KONUSMA
      SOSYAL
      Yakinindaki nesneleri yakalayabilir Uzaktaki nesneleri yakalayabilmek için hamleler yapar
      Otururken basini düsürmeden tutabilir
      Aynadaki görüntüsüne güler Sese dogru dönerSes pedesini alçaltip yükselterek sesler çikarir Kendi kendine konusmasi artar
      Müzikten hoslanir
      Kendisiyle ilgilienilmesinden hoslanir Yabancilamaz



      5.AY
      FIZIKSEL
      MENTAL
      KONUSMA
      SOSYAL
      Uzaktaki nesneleri yakalayabilir Eline verilen nesnelerle oynar
      Yüzüstü yatarken sirtüstüne dönebilir
      Ismi söylendiginde bakar Kendisiyle konusuldugunda aglamayi keserYüksek sesle güler Annesini veya süt sisesini görünce heyecan sesleri çikartirAnne ve babasinin agiz hareketlerini izler Çevreden gelen seslere ilgisi artar



      6-9 AY
      FIZIKSEL
      MENTAL
      KONUSMA
      SOSYAL
      Destekle oturabilir Sirtüstünden yüzüstüne dönebilir
      Yüzüstü yatarken bacaklariyla vücuduna yön vererek ileriye veya geriye dogru sürünebilir
      Destekle ayakta durabilir
      Iki eline iki nesne alabilir
      Gözünün önünden kaybolan nesneyi birsüre bekler Oyuncaklariyla uzun süreli oynayabilir
      Oyuncaklarini inceleyip analiz eder
      Sesli harfleri sessiz harflerin arkasina yerlestirir(be-ba-bu) Sesleri ritimleri taklit ederAynadaki görüntüyü algilar, güler, sesler çikarir



      9-12 AY
      FIZIKSEL
      MENTAL
      KONUSMA
      SOSYAL
      Yüzüstü durumdayken yardimsiz oturur duruma geçer Tutunarak kalkar, yardimsiz oturamaz
      Emekler
      Çimdikleyebilir
      Kendi kendine bisküvi yiyebilir, kasigi agzina götürebilir
      Buraya gel gibi bazi sözcükleri anlamaya baslar Herseye dokunarak kesfetmeye çalisir
      Elindeki nesneyi istendiginde verir
      Tanidigi biri soruldugunda onu aramak için basini çevirir
      Heceler,dikkati çekmek için bagirir Isittigi sözcüklere benzer sesler çikarirOyuncagi yere firlatir El sallar, bas-bas, gel-gel yapar
      Ismini tanir
      Hayir sözcügnü anlar
      Yabancilari ayird eder
      Oyun oynamayi sever
      Mimik yapmaya baslar



      12-15 AY
      FIZIKSEL
      MENTAL
      KONUSMA
      SOSYAL
      Yürüyebilir Yürürken bir nesne tasiyabilir
      Çorabini ayagindan çikarabilir
      Sapli nesneleri iter
      Karsilikli oturarak top yuvarlayabilir
      Emekleyerek basamak çikabilir
      Küçük nesneleri dar agizli bir kaba atar ve çikarir
      Saklanan nesneyi birden fazla yerde arar Hatirlar
      Özellikleri belirtildiginde birden çok nesneyi gösterebilir
      Toplam sekiz-on sözcük söyler Isteklerini cümle niteliginde tek sözcükle ifade ederGiyinirken kolunu uzatir Kendi kendine yiyecek alip yiyebilir
      Kitaplara bakmayi sever
      Komik seylere güler



      15-18 AY
      FIZIKSEL
      MENTAL
      KONUSMA
      SOSYAL
      Oyuncagi çekerek ileri geri yürür Elinden tutarak basamak çikabilir
      Yardimla giysilerini çikarabilir
      Iki üç küpü üstüste koyarak kule yapar Kalem tutarak karalama yaparKendisiyle konusan birinin son sözünü tekrarlar 10-20 Kelime söyleyebilirSözel oyunlar oynar Ev islerini taklit eder



      18-24 AY
      FIZIKSEL
      MENTAL
      KONUSMA
      SOSYAL
      Merdiven inip çikabilir Kosabilir, ziplayabilir
      Kapilari kapatabilir
      Topu karsisindakine havadan firlatabilir
      Kitap sayfalarini kontrollü olarak çevirebilir
      Sekilleri uygun deliklere yerlestirebilir Iki farkli nesne arasindan istenileni seçebilir
      Gösterilen resimdeki tanidik nesnenin adini söyler
      Iki sözcüklü ifadeler kullanabilir Ilk kisa cümlelerini kurabilir
      Zamir kullanir
      Karsilikli oyunlar oynar